top of page

BİR SALDIRGANLIĞIN ANATOMİSİ!

  • Yazarın fotoğrafı: Kenan Hasipi
    Kenan Hasipi
  • 14 Haz 2022
  • 4 dakikada okunur

Savaşı sonlandırmazsak o bizi sonlandıracak ! (Herbert George Wells) Saygıdeğer dostlarım, aziz kardeşlerim... Bu makalemin amacı Ukraynadaki tüm dünyanın gözleri önünde meydana gelen vahşi bir saldırganın ve ağır suçların nedenlerini ve tarihçesini analiz etmektir. Bu incelemenin nedeni Putin'in ve Kremlin rejiminin Ukrayna'ya yönelik saldırganlığı Kosova'nın yasa dışı ve uluslararasi hukuka aykırı bir şekilde tanınmasıyla özdeşleştiren açıklamalarıdır. Bu şekilde Ukrayna'nın işgalini haklı çıkarmak hiçbir mantığa sığmaz. Öncelikle belirtmek isterim ki Rus yetkililerin son açıklamaları Rusya'nın özellikle eski Sovyetler Birliği ülkelerine yönelik yayılmacı politikalarına dayalı bir dış politikanın göstergesidir. Ancak bu emperyalist hedefli politikaların tarihçesine bakmış olursak yine Balkanlara götüreceğini göreceğiz. Rusya'nın ikili rolü ve Sırbistana sağladığı sahte desteğini Kosova'nın bağımsızlık sürecinde görülmektedir. Rusyadan Kosovayla ilgili gelen son açıklamalar sırp liderliğindeki tutkuları harekete geçirdi ve Rusya'nın Sırbistana yönelik samimi niyetlerine ilişkin şüpheleri dile getirmiş oldu. Rusyanın Kosova örneğinde rolünü görmek için biraz gerilere gitmek zorundayız. Her ne kadar Rusya Kosova'nın Birleşmiş Milletlerdeki üyeliğini ve Birleşmiş Krallığın Kosovadaki Soykırım Kararını veto etse de, bazı gelişmeler Rusya'nın bunları Sırbistana sahip olmak amaçla değil, kendi çıkarları doğrultusunda yaptıklarını makalemin devamında ispatlamaya çalışacağım. Slobodan Miloseviç rejiminin Kosovadaki zulmü NATO müdahalesine yol açmış oldu. NATO'nun Sırbistan'ı bombalamayı ve "Kumanova Anlaşması" hemen sonrasında Rusya'nın da desteğiyle 1244 sayılı Birleşmiş Milletlerin kararıyla Sırbistanın Kosova üzerindeki herhangi bir egemenliği sona erdi. 1244 sayılı karara göre, Sırbistan tüm devlet sembollerini Kosovadan çekmek zorunda kaldı. Birleşmis Milletlerin bu kararın ardından Kosova'nın nihai statüsüne ilişkin müzakereler 1996 yılında Viyanada başlamış oldu. Kosova'nın nihai statüsüyle ilgili bu görüşmelerde arabulucu görevine Bireşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel Temsilcisi Eski Finlandya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari atanmıştı. Uluslararası Temas Grubunda Rusya'nın da oyuyla alınan kararla Martti Ahtisaari şu dört temel prensip üzerinde görüşmeleri sürdürmüştür. Birinci prensip, Birleşmis Milletlerin 1244 sayılı kararından sonra Sırbistanın Kosovadaki bir önceki durumuna dönmesi mümkün olmadığı yönündeydi. İkinci prensip, Kosova'nın bölünmemesi yönündeydi. Üçüncü prensip, Kosova'nın Arnavutlukla birleşme hakkına sahip olmaması yönündeydi ve Dördüncü prensip, Arnavutlar Kosovadaki sırpların ve onların kültürel ve dini miraslarını en üst standartlara göre korumalarını sağlamaları yönündeydi. Rusya başlangıçta tüm bü prensipleri kabul etmiş ancak bir süre sonra ticarete girip Abhazya, Osetya ve Transdinyester için aynı prensiplerin uygulanmasını şart koşmuştur. AB ve ABD'nin defalarca Kosova'nın benzersiz bir örnek olduğunu (unique case) söyleseler de maalesef Rusya Kosova'yı kendilerine koz olarak görmüş oldu. O zaman Rusya'nin gerçek hedefleri görülse bile, Srbistan Rusya dostluğuna inanmış, ABD ise NATO'nun Rusya sınırlarına kadar yayılmasına endekslenmişti. Rusya yetkilileri o zaman bü ilkeleri desteklemeleri kendi çıkarları doğrultusunda oldukları için ancak mevcut çıkarlarının Ukraynadaki bu üç bölge için aynı statünün uygun olduğunu söylemişlerdi. Bu nedenle Martti Ahtissari planını kabul etmemekle kalmamış, Kosova'nın Birleşmiş Milletler üyeliğine veto hakkını kullanmıştır. Rusya'nın bu tür davranışı Kosova örneğinde sadece Ukrayna'ya yönelik saldırganlığı haklı çıkarmakla kalmayıp, Donbasın bağımsızlığı tanınana kadar Kosova'nın Birleşmiş Milletler üyeliğine veto hakkını kullanacaklarını göstermektedir. Martti Ahtisaari'nin planı Rusya'nın vetosu nedeniyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kabul görmemesine rağmen, uluslararası toplumun yoğun baskısıyla Kosova Arnavutları tarafından kabul edilmiştir. Bunun yanısıra komşu Arnavutluğun devlet bayrağından, armasından ve diğer tüm ulusal sembollerinden vazgeçmekle birlikte, Sırp dilini ve Sırp Kiril alfabesini tüm Kosovada Arnavut diline ve latin alfabesine eşit olmasını kabul etmek zorunda kalmıştı. Başta sırp asıllı komutanı olan özel bir polis biriminin sırp kilise ve manastırlarını korumak için ve yaklaşık 40 kilisenin özel korunmuş bölge olarak ve kilise yetkililerin izni olmadan hiçbir değişiklik ya da çevredeki inşaatın yapılmamasını kabul etmek zorunda kalmıştı. Kosova parlamentosunda Sırplara pozitif ayrımcılık (10 garantili artı 10 milletvekili seçimle çıkarmalarını) ve hükümette en az iki Sırp asıllı Bakanın yer alması yanısıra, ağırlıklı Sırp nüfusündan oluşan yeni dört Sırp Belediyesi ve Sırp Belediyeler Birliğinin kurulmasını kabul etmek zorunda kalmıştı. Bütün bunlar, Kosova anayasasında ve yasalarda yer almış oldu. Isdıraba, nefrete, dondurulmuş çatışmaya son vermek için müzakereler Brükselde devam etti ancak bir çoğu ve özellikle Rusya'nın buna karşı cıkması yürürlüğe geçmesini engellemiş oldu. Elbette ki bu durum Rusyanın politikalarına uygun bir durumdu. Kosova sorununun çözümüne izin vermemek ve Kosova örneğini bir sonraki gelişmelerde koz olarak kullanmak, önceden planlanmış bir senaryonun parçasıydı. Böyle bir senaryo olmasaydı Rusya'nın bugünkü yayılma politikalarını izlemiş olmazdık. Bu gibi senaryoları uygulamak için Rusya Balkanlardaki etkisini sürdürmek zorundaydı. Bölgedeki bazı ülkelerin Rusya'ya enerji bağımlılığı bu etkinin körüklemesine yardımcı oldu. Diğer taraftan aynı kökenden gelen ve aynı dini paylaşan halklarla gizli servislerin aracılığıyla iyi ilişkileri sürdürmek pek zor bir iş olmadığı gözükmesine rağmen bazı Balkan ülkelerinin (Hırvatistan, Kuzey Makedonya ve Karadağ gibi) NATO üyesi olmaları Rusyanın ağırlıklı Sırbistana ve Bosna Hersek'in Sırp Cumhuriyetine endekslenmesini zorladı. Elbette ki bu ülkelerin NATO üyesi olmaları Rusya'yı rahatsız etti. Bu bağlamda Putin'in, Lavrov'un ve diğer Rus yetkililerinin bu ülkelerin Rusya'nın meşru hedefleri olduklarına dair açıklamaları mevcuttur. 2014 yılındakı Kırımın ihlakı, Donetsk ve Lugansk' taki silahlı çatışmalar ve nihayetinde Ukrayna ihtilafı Rusya'nın eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerindeki etkisini genişletmeye yönelik büyük planın fiilen yürürlüğe geçmesini göstermektedir. Bunun da en büyük delili, Putin'in Ukrayna'nın düzeltilmesi gereken tarihi bir hata olduğunu açıklamasıdır. Putin'in açıklaması Ukrayna'nın zengin tarihi nedeniyle değil, aynı zamanda Ukrayna Eski Sovyetler Birliği döneminde bile Birleşmiş Milletler üyesi olması nedeniyle de endişe vericidir. Araştırmacıların bir çoğu Putin'in bu açıklamasını, 1938 yılında Avusturya ile ilgili Hitler'in vermiş olduğu açıklamasına benzetiyorlar. Hitler'in bu açıklamasını Avusturya'nın ihlakı izledi. Bu saldırganlığın bir başka özelliği de Putin'in Nazizmin Ukraynada yayılmasıyla ilgili iddiasıdır. Bu özellikle Mariupolu savunan ve nazi etiketleri taşıyan Azak taburu üyeleri için geçerlidir. Putin'in iddiaları kötü şöhretli Rus palamiliter oluşumu Wagner'in üyeleri de nazi etiketleri altında savaştıkları için tutarsızdır. Her şeye rağmen Avrupada Rusya'ya ambargo uygulamayan tek ülke olan Sırbistan bu senaryoları görünce (Kosova'yı kendi çıkarları için koz olarak kullanmak) ne gibi politikaların izleyeceği merak konusu oldu. Önceden planlanmış Sırbistana Lavrov ziyaretinin iptalı (Kuzey Makedonya, Bulgaristan ve Karadağ tarafından hava sahasının kapatmalarından dolayı) benim naçizane görüşüme göre az da olsa Vüçiç'in yararına oldu, çünkü izlediğim kadarıyla Sırbistan yöneticileri bu senaryolardan rahatsız ancak Rusya'ya "U" dönüş yapmaları şu an imkansız gibi görünür. Ancak ilişkilerin eskisi gibi olmayacağından şüphem yok. Bütün bunları gören ve büyük ölçüde işin içinde olan Avrupa Birligi'nin Batı Balkanlara yönelik tereddütlü politikaları şaşırtıcıdır. Tarihten ders almalıyız. Balkanlarda alevleri durdurmadan Avrupa ateşten kurtulamaz ! Şimdi tereddüt zamanı değil. Rusya'nın Batı Balkanlardaki ikili politikaları, Sırbistanı sözde tarafsızlık politikasından çekmek, Bosna Hersek'in üniter devlet kapasitesini güçlendirmek ve Kuzey Makedonya ile Arnavutluk Avrupa Birliği sürecini debloke etmek, AB ve ABD'nin öncelikli politikaları olmalıdır ! Savaş sahasında mevcut durum değişmez ise veya Donbas'ın Rusyanın eline geçtiği sürece, barış masasının santranç tablosuna donüşeceğine ve Kosovanın önemli bir figür olacağına inancım tamdır. Bu bizim kaderimiz mi bilmiyorum ama ‘’barut fıçısı’’ olmaktan kurtulamıyoruz. Allah yar ve yardımcımız olsun. Hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum...

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
QUO VADİS MACEDONİA?

Saygıdeğer dostlarım, aziz kardeşlerim... Sosyal medyada aktif olmaya karar verdiğimde, günlük siyasi olayları değil, evrensel değerdeki...

 
 
 
QUO VADİS MACEDONİA?

Saygıdeğer dostlarım, aziz kardeşlerim... Sosyal medyada aktif olmaya karar verdiğimde, günlük siyasi olayları değil, evrensel değerdeki...

 
 
 
BİZ GEMİ FARELERİ DEĞİLİZ!

"Amicus Plato, sed magis amica veritas".(Platonu seviyorum, ama gerçeği daha çok seviyorum)…Aristoteles Saygıdeğer dostlarım, aziz...

 
 
 

Yorumlar


Yazı: Blog2_Post

Takip Et

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

©2022, Makaleler tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page