"DEMOKRATİK SİYASAL KÜLTÜRÜMÜZÜ" GELİŞTİRMELİYİZ.
- Kenan Hasipi
- 28 Şub 2022
- 4 dakikada okunur
İnsan için kültür vücut için
ekmek kadar lâzımdır.
(Marcus Tullius Cicero)
Saygıdeğer dostlarım, Aziz kardeşlerim.
"Demokratik siyasal kültür" kavramı en karmaşık kavramlardan biridir.Multidisipliner bir olgu olduğu için olguyu psikologlar,sosyologlar,antropologlar,dilbilimciler,tarihçiler,filozoflar,politikacılar,yazarlar,gazeteciler v.s.araştırmış ve tanımını kendi ilmi çerçevesinde yapmış.Ancak tüm farklı tanımlamalara rağmen, günümüzde demokratik değerler, yani "demokratik siyasal kültür" ile demokrasi'nin ta kendisi nedensel bir ilişki ve aynı zamanda karşılıklı bir işlevsel bağımlılık içinde oldukları genel olarak kabul edilmektedir.
Gelişmiş "demokratik siyasal kültür" her yerde olduğu gibi Balkanlarda da çağdaş çok partili demokrasinin,modernleşmenin ve entegrasyonun istikrarlı işleyişi için en önemli unsurlardan biridir.
Ancak bu topraklarda mevcut siyasal kültür önemli ölçüde gelenekçilik,otoriterlik,aşırı milliyetçilik, popülizm veya dogmatizm içeriyorsa demokratik bir sistem inşa etmek için herhangi bir girişimin başarılı olması hayli zordur. Bu nedenle "Batı Balkanların"demokratikleşmesi istenilen hızla gerçekleşmemektedir.
Demokratik siyasal kültür bir siyasal,sosyolojik ve tarihsel terimdir.Bu olgunun analizini yaptığımızda sosyal, kültürel ve medeniyet boyutunu göz önünde bulundurmalıyız."Demokratik siyasal kültür ";Bir ulusun vatandaşlarının siyasete yönelmesi, siyasal meşruiyet algısı ve siyasal pratik geleneği olarak da tanımlanabilir. Bir ulusun "demokratik siyasal kültürü" büyük ölçüde ortak kültürel kimliklerini oluşturan bir sürü,değerlere,normlara,
tutumlara,geleneklere, örf ve adetlere, mitlere efsanelere, v.b. baglıdır.
Siyasal kültürün siyasetle doğrudan ilişkisi olduğu için bu kavram muhtemelen siyaset kadar eskidir ve antik dönemine kadar uzanmaktadır.
Ancak yalınız içerik değil "Siyasal kültür" kavram olarak 1950'lerde ortaya çıktı. Bu kavram ilk olarak Alman filozof J.Harder tarafından kullanılmıştır
Fakat modern anlamda bu kavram 1956 yılında Gabriel Olmond'un bir eserinde yer aldığı için, bu kavramın babası Gabriyel Olmond sayılmaktadır. Araştırmacıların farklı düşünmelerine rağmen, genel olarak üç tür "siyasal kültür" kabul edilmektedir.
Dar görüşlü(parohyal), İtaatkâr ve Katılımcı Siyasal Kültür. Şunu belirtmeliyim ki bu teorik bir ayırımdır çünkü pratikte bir siyasi kültürün üstün olmasının yanısıra çok etnili,çok dinli ve çok kültürlü toplumlarda diğer siyasi kültürlerini de görmek mümkündür.
Ancak genel olarak baktığımızda geleneksel toplumlarda "Dar görüşlü (parohyal)siyasi kültürün" daha yaygın olduğu gibi, merkezi-totaliter sistemlerde ise "itaatķâr siyasal kültürü" daha yatkın olduğu görünmektedir.Ancak çagdaş çok partili demokratik sistemlerinde "katılımcı siyasi kültür" kaçınılmazdır. Makedonya türklerine gelince Siyasal kültürümüz tarihsel olarak birkaç dönemden geçmiştir.Beş asırlık
Osmanlı hakimiyeti altında olan ve İslam ruhu ile hamurlanmış bu kültür Osmanlı gelenek ve değerler ile aşılanmıştir. Ancak Osmanlılar diğer toplumların ulusal ve dini kimliğini tanıdıkları için genelde farklı toplumların dini ve geleneği bir biriyle fazla kaynaşmadan spesifik ve genelde barış içinde bir yaşam tarzı oluşmuştur. Üç asırdan aşkın "Pax Otomana" adlandırılan bu dönem Balkanların savaşsız geçen nadir dönemlerden biriydi.Pax Otomana adlandırılan dönemi ister eserlerinde ister yurt dışı Konferanslarda Kuzey Makedonya Cumhuriyeti Eski Cumhurbaşkanı Sn Georgye İvanov sık sık gündeme getrirmiştir.
Bu dönem yalınız türkler için değil diğer toplumların da siyasal kültürü "itaatķâr siyasal kültür" modeline aitti. İkinci dönem Yugoslavya Kralliği dönemiydi ve Makedonya türklerine genelde acılarla dolu ve yaşam mücadelesiyle geçen bir dönemdi. Eğitimden başlayarak kültür alanına kadar hemen hemen her şey yasaklanmış bir dönemde din ve geleneğin sayesinde türkler yaşamını sürdürmüşlerdi.
Malesef Balkan savaşlardan sonra yaşanan facia'yı tarihçilerimiz yeterince araştırmamış ve tarihte belki görülmemiş katlıamlar maalesef gün ışığına çıkmamıştır.
Üçüncü dönem Komünizm dönemiydi.
İster ideoloji olarak ister dine yönelik görüşleriyle bu yönetme sistemi türklerin kültürel yapısına ters olduğu için istisnalar hariç bu model türkler tarafından genelde kabul görmemiştir.Ana dilinde eğitimden başlayarak kültür kurumlarına kadar birçok hak ve özgürlüklere sahip olduğumuz bir dönemde Komünizm ideolojisini kabul edemeyip siyasal akımların dışında kaldık.Sosyalist Federal Yugoslavya Cumhuriyetinde diğer halkar gibi türklerin de siyasal kültürü "İtaatkâr siyasal kültür" modeline aitti.Ancak bu sistem korku ve baskıya dayalı bir yönetme sistemi olduğu için halkımızın çoğu siyasi gelişmelerin dışında kalmıştır.
Komunizm sisteminin dağılmasıyla ve çok partili sisteme geçmesiyle birlikte bir önceki dönemde sistemin dışında kaldığımız için, yeni siyasi akımlara uyum sağlamakta zorluklar çekmiştik.
Muhafazakar değerlerimizi korumakla birlikte demokratik bir yönetme modelinin oluşturmasında katkıda bulunurken yeni değerlerin kabul edilmesi kaçınılmaz oldu.Kuzey Makedonya Cumhuriyeti çok etnili, çok dinli ve çok kültürlü bir ülke olduğu için başta saydığımız değerleri uyum içinde yaşatmak,onları işlevsel konumuna getirmek, aralarında işlevsel ilişkiler kurmak ve bunların sayesinde ortak bir siyasal kültür oluşturmak hayli zordu.
Ancak Balkanların çok renkliliği her nekadar bir engel olarak görünse de dengeli politikalarla ortak bir siyasal kültürün oluşturulması mümkün olduğu kanaatindeyim.
Makedonya Türkleri'ne gelince böyle bir "katılımcı siyasal kültür" oluşturmakta kararlıyız ancak çok dikkatli olmamız gerekir çünkü kültürümüz çok eski tarihlere dayalıdır.
Kültürümüzün dizayn edilmesinde beş asırlık Osmanlı geleneği İslamiyetin kuralları ile birlikte ve sonrasında Batı kültürünün rüzgarları sayesinde elde edilmiş bir mix(karmaşık) kültür söz konusudur.Siyasal kültür genel kültürümüzün alt dalı olduğu için genel kültürümüzün de siyasete yansıması kaçınılmazdır.
Ancak ülkemizde farklı ırklara, dinlere ve kültürlere mensup olan toplumlarla birlikte yaşamamızdan dolayı ülkemizin demokratikleşmesine de katkımız sınırlıdır. Bu nedenle demoratik siyasal kültürümüzü geliştirmeliyiz.
Ancak bu bir süreçtir ve bu süreçte üç önemli tehlikeyi göz önünde bulundurmalıyız.
1.Ulusal değerlerimizi (dil,din,tarih,gelenek,görenek örf ve adetlerimiz) mümkün mertebede
korumalıyız çünku yaşadığımız küreselleşme döneminde genelde büyük kültürler küçük kültürleri yutmaktadır;
2.Özbenliğimizi kaybetmemek için demokrasi adı altında batıdan gelen tüm öyle denilen"değerleri"kabul gördüğümüzde dikkatli olmalıyız.
3.Her türlü asimilasyon girişimlerine kararlılıkla karşı çıkmalıyız çünkü bu yöntem tarih boyunca en etkili olduğundan dolayı bazı toplumların yok olmasına neden olmuştur.
Demokratik siyasal kültür olgusunu araştırırken siyasilerin bireysel davranışları ve kültürü bu kavramın içinde olup olmadığı araştırmacılar arası tartışma konusu olmuştur.Ancak gelişmiş bir siyasi kültür açısından
baktığınızda siyasilerin çirkin ve seviyesiz tartışmaları ve davranışları asla kabul edilemez.Bu tür davranışları yalınız ev terbiyesi yetersizliği olarak görmemeli,aksine düşük bir siyasi kültürün ve gelişmemiş bir demokrasinin ürünü olarak görmeliyiz.
Maalesef Makedonya siyasi sahnesinde hatta anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti Devletinde bile bu olguyu sık sık görmekteyiz.İste bu nedenlerden dolayı makalemi"Demokratik siyasi kültürümüzü geliştirmeliyiz" adlandırmış oldum.
Makaleme Eski Fransa Başbakanı Sn.Jean Baptiste Colbert'in
sözleri ile son vermek istiyorum;
"Bir ülkenin büyüklüğü o ülkenin toprak büyüklüğüne değil insanların kültür düzeyine bağlıdır". Bir sonraki yazıma kadar hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Yorumlar